En Unutulmaz Seyahat Deneyimlerim

Aşağıdakilerin her biri birer (hatta çoğu birden fazla) yazı olarak karşınıza gelecekler elbet. Merak etmeyin, hepsini tek tek anlatacağım… Ama önce liste 🙂

(Listede bir öncelik sıralaması söz konusu değil bu arada, aklıma gelme sırasıyla yazdım sadece.)

  • Sahara Çölü’nün ortasında bir Tuareg kampında, kıldan bir çadırda geçirdiğim gece
  • Afrika’da, kamyondan bozma bir otobüsün tepesinde, günde ortalama 500 km yol kat edip, geceleri en iptidai kampinglerde konaklayarak yaptığım 21 günlük yolculuk
  • Aşık olduğum Paris’te, yine aşık olduğum Seine Nehri üzerinde bir tekne evde, bir Fransızın misafiri olarak kalışım
  • Fas’ta, kiraladığım evin komşusu elime kına yaparken davet edildiğim ve hiçbir yabancının olmadığı geleneksel düğün
  • Çin’de masalsı Li Nehri’nde sal keyfi
  • Önce Londra West End’de, sonra da New York Broadway’de müzikal izleme hayalimi gerçekleştirdiğim her sefer ama en çok da Londra’da My Fair Lady, New York’ta da Phantom of the Opera ve West Side Story seyretme deneyimleri
  • Long Way Down belgeselinden aldığım ilhamla başlayan Afrika seyahatimde, onların hedef noktası olan, kıtanın en güney ucu, iki okyanusun birleştiği yer Cape Agulhas’ta geçirdiğim gün ve gece
  • Roma’nın en ikonik noktası olan Aşk Çeşmesi’ne balkonundan para atabildiğimiz efsane evimizdeki günler
  • Kenya’da ekvator çizgisini ziyaret: Bir ayağım kuzey, diğer ayağım güney yarımkürede durduğum an
  • New York’ta, hayran olduğum Ethan Hawke’ı Macbeth’de en ön sıradan izledikten sonra, çıkışta kendisiyle tanışıp, imza alıp fotoğraf çektirişim
  • Tanzanya’da Serengeti’de vahşi yaşamın ortasında, ilk gerçek çadırda konaklama deneyimim (çadır görünümlü lüks resortlarla karıştırmayalım lütfen!)
  • Küba’da, tarihi şehir yürüyüşü sırasında rehber olarak tanıştığımız sevgili Ronald’la gelişen dostluğumuz sonunda, Havana’daki son gecemizde onun kocaman ve harika Kübalı ailesiyle birlikte sabaha kadar eğlenmemiz
  • Barcelona’da Nou Camp stadyumunda izlediğim Barcelona-Galatasaray maçı (2-2 bitmişti)
  • Gece geç vakit, Tuna kıyısından nehre ve şehre bakıp, tüm o atmosferi uzun uzun içime çekip, Budapeşte’ye aşık olduğum an
  • Kyoto’da geleneksel bir tapınakta Japon öğrencilere bale dersi vererek geçirdiğim hafta
  • Göbeklitepe’de tam 12 bin yıl geçmişe bakmak…
  • Çin Seddi… Özellikle ilk kez kalabalıkla gidip gerçek anlamda deneyimleyemedikten sonra, inanılmaz bir şekilde kimselerin olmadığı bir noktadaki ikinci ziyaretimde hissettiklerim
  • Atina’da couchsurfing yaparak evlerinde misafir olduğumuz dünya tatlısı Theo ve Nikos’la geceleri balkonda sabahlayarak ettiğimiz muhabbetler
  • Veee Zimbabwe’de Zambezi nehrinde tekneyle gün batımı turu ♥ (Ya da o turda tanışılan kişi mi desem?.. Neyse bu uzun bir hikaye 😉 )

İlk aklıma gelenler bunlar… Daha detaylı düşündükçe eminim aklıma daha pek çokları gelecektir, belki zamanla eklerim onları da bu listeye… Ve umarım daha birçok yenilerini yaşayıp, listemi güncellemek zorunda kalırım sıklıkla…

“Peki her şey hep böyle masal tadında mı geçti? Hiç mi hüzünlü, tatsız hatta korku dolu hikaye yok?” derseniz… Olmaz mı… Elbette var ama onlar da başka bir listenin konusu olsunlar 😉

Bunlara da göz atın ;)

2 yorum

  1. Hepsini merakla beklesem de Afrika ve Küba ayrıca “hadi hadi ama” diyor Konserler ve maç atmosferi ayrı heyecan sebebi elbette…beklemedeyim, tamam:))

  2. Zaten şu anda Paris yazısı geliyor, ardından Küba ve Afrika sırada 🙂